Küçük Joe / Little Joe (2019) Film Eleştirisi


İngiltere, Avusturya ve Almanya'nın ortak yapımı Küçük Joe filmini izledim. Cannes Film Festivalinde gösterilen filmin yönetmen koltuğunda Avusturyalı yönetmen Jessica Hausner oturuyor. Başrollerinde Emily Beecham (Alice Woodard), Ben Whishaw (Chris), Kerry Fox (Bella) ve Joe Woodard rolüyle Kit Connor yer alıyor. Küçük Joe, Emily Beecham'a Cannes Film Festivalinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandırmıştı. Yazıda filmi ayrıntılı şekilde ele alacağım. Dolayısıyla filmi henüz izlemediyseniz doğrudan sonuç bölümünü okumanızı öneririm. İyi okumalar!

Konu

Genetik mühendisi Alice, insanları mutlu eden bir bitki geliştirir. Ancak bir süre sonra bitkinin insanlarda farklı bir etkisi olduğunu fark eder.

Film Üzerine Düşünceler 


Bilim insanı Alice, insanları mutlu eden bir bitki geliştirir. Uzun süre dayanıklı olup az bakım isteyen yeni bitkilerin aksine, bu bitki sürekli ilgi beklemektedir. Karşılığında da insanların oksitosin salgılamasını sağlayan bir koku yaymaktadır. Alice, geliştirdiği bitkisinin adını oğlunun adı olan Joe'dan esinlenerek "Little Joe" koyar. Ancak bir süre sonra Little Joe'nun yaydığı polenlerin bir şekilde insanların kişiliğini değiştirdiğini fark eder. 

Film mutluluğu, hayatın anlamını, duyguların içtenliğini ve gerçek kişiliğimizin nasıl olduğunu sorguluyor. Mutluluk nedir? Ne zaman mutlu oluruz? Bize birinin ihtiyaç duyması mı bizi mutlu eder? Filme göre bu yüzden Little Joe'yu seviyoruz. Anneleri mutlu eden de tam olarak budur: sürekli ona ihtiyaç duyan birinin olması.



Alice, Little Joe'yu onu üreyemeyecek şekilde geliştirir. Little Joe da üremek için bir yöntem geliştirir ve polenleri aracılığıyla insanları etkilemeye başlar. Böylece onun polenini soluyan insanlar onu korumak için ellerinden geleni yapmaya ve Little Joe'yu yaymaya çalışmaya başlarlar. Bu insanlar Little Joe'dan daha fazla başka hiçbir şeye değer veremez hale gelir. Artık onlar başka biri olmuştur ancak eski kişiliklerini taklit etmektedirler. Sanki kendi kendilerini oynamaktadırlar.  Aslında Little Joe'nun insanlara yaptığı bu etki, çocuklarının annelerine yaptığından farklı değil. Anneler, çocuklarını korumak için ellerinden geleni yaparlar. Çocukları hayatlarının anlamı, öncelikleri haline gelir. Sanki onların dışında hiçbir şeyin anlamı yoktur. Bir kere çocukları oldu mu artık onlar eskisi gibi değillerdir. Sadece eski kişiliklerini oynamaktadırlar. 

Film aynı zamanda hayatımızın amacının üremek olup olmadığını sorguluyor. Üreyemeyen Little Joe bile, üremek için bir yöntem bulmuştur. Bulduğu yöntem öyle güçlüdür ki milyonlarca insanı etkilemektedir. Bu temayı daha iyi anlamak için filmdeki Bella karakterinden bahsedebiliriz. Bella, mental hastalık geçmişi olan ve Alice ile aynı şirkette genetik mühendisi olarak çalışan yaşlı bir kadındır. Filmden bekar olduğunu anladığımız Bella'nın Bello isimli çok değer verdiği bir köpeği vardır. Üreyememiş ve kendi deyimiyle hayatının amacını yerine getirememiş olan Bella, geçmişte intihar girişiminde bulunmuştur. 

Bello, Bella'nın hayatına yeniden bir anlam katmıştır. Ancak bir gün Little Joe'nun polenlerini soluyan Bello, artık eskisi gibi değildir. Bella çok sevdiği Bello'yu artık eskisi gibi olmadığı için uyutturur. Bu noktada da size ihtiyaç duyan varlığın bir süre sonra ayak bağı olması ve aslında olduğunuz gerçek kişi olmanıza izin vermemesi işlenmiş. İşte böyle bir durumda Bella gibi Bello'yu öldürmek zorunda kalabilirsiniz ya da Alice gibi oğlunuzun değiştiğini fark edip ondan vazgeçebilirsiniz ya da onca emek verdiğiniz Little Joe'ları öldürmeye kalkabilirsiniz.


Daha da ilginci belki de içten içe farklı birisinizdir. Ancak toplumun size dayatmaları yüzünden çocuğunuza da vakit ayırmak zorunda kalıyorsunuzdur. Belki de işinizi çocuğunuza tercih ederdiniz. Yani gerçekten olduğunuz kişiyi inkar ederek hayatınız boyunca bambaşka bir insanı canlandırıyorsunuzdur. İşkolik Alice, her ne kadar oğlunun kendisine ihtiyaç duymasından hoşlansa da aslında o olmasa işine ve kendine daha çok vakit ayırabilecektir. 



Filmin sorguladığı diğer bir şey ise duyguların içtenliğini ölçüp ölçemeyeceğimiz. Bu noktada Chris karakterine değinmekte fayda var. Chris, Alice'ten hoşlandığını söylüyor. Hatta filmin sonlarına doğru, Little Joe'nun polenlerini soluduktan sonra Alice'i de kendi yanına çekmek için ona aşık olduğunu söylüyor. Alice, Little Joe'nun etkisini fark edip iş arkadaşlarına söylediğinde, bölüm başkanı şöyle söylüyor: Kim duyguların içtenliğini test edebilir ki? Gerçekten de öyle. Bazen kendimiz bile duygularımızın gerçek olup olmadığından emin olamıyoruz. Günümüzün büyük çoğunluğunu sahte duygularla geçiriyoruz. Sahte gülümsemeler, içten olmayan üzüntüler, şaşkınlıklar...

Biraz da filmdeki renk kullanımından bahsetmek istiyorum. Her bir sahne için pastel renklerin yanında onları patlatacak canlı bir renk seçilmişti. Mint yeşillerinin arasında koyu mor, beyaz saksıların içinde kırmızı Little Joe'lar. Sakinliğin, dinginliğin içersinde bir patlama. Ayrıca, sahnelerin kompozisyonları çok başarılıydı. Filmi oynatırken herhangi bir anda durdurup fotoğrafını çekseniz çok güzel fotoğraflar çıkacağına eminim. Bu anlamda filmi oldukça başarılı buldum.

Son olarak, oyunculuklara değinmekte fayda var. Ne de olsa film Cannes'dan En İyi Kadın Oyuncu ödülü ile döndü. Emily Beecham'ın performansı gerçekten etkileyiciydi. Ancak onun yanında 2004 doğumlu Kit Connor'ı da takdir etmek gerek. Bence en iyi ikinci performans da onundu.

Sonuç

Her ne kadar filmin işlediği temalar ilgimi çekse de filmi çok beğendiğimi söyleyemem. Bence olması gerektiğinden uzundu. Ayrıca bazı yerlerde konuyu çok dallanıp budaklandırıyordu, gereksiz sahneleri vardı. Ancak kanımca, bir film sizi düşündürüyorsa iyi bir filmdir. Bu film de beni fazlasıyla düşündürdü. Oyunculuklar da başarılıydı. Dolayısıyla, filme 3.5 yıldız veriyorum. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.

You can find the English version of this review here.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.