Felicity Jones: A Monster Calls Filmi Röportajı (Toronto Film Festivali 2016)


Manchester By the Sea, Arrival ve Queen of Katwe gibi duygusal filmler bu seneki Toronto Film Festivali'nde izleyenlere bol bol gözyaşı döktürdü. Ama başka hiçbir film A Monster Calls kadar sesli burun çekmelere ve hıçkıra hıçkıra ağlamalara sebep olmadı. Patrick Ness'in aynı isimli romanından uyarlanan filmi J.A Bayona yönetmiş. A Monster Calls, küçük bir çocuğun (Lewis MacDougal) annesi (Felicity Jones) ölüm döşeğindeyken, oldukça bilge -yazının orijinalinde bilgelik kusan diye nitelendirilmiş- ağaçtan bir canavar tarafından ziyaret edilmesini konu ediyor. Ağaçtan canavarı Liam Neeson seslendiriyor.

A Monster Calls, Felicity Jones'un (The Theory of Everything filmiyle 2014 Oscar adayı) bu sezonda vizyona girecek 3 filminden bir tanesi. Felicity, Tom Hanks'le birlikte Robert Langdon'ın üçüncü büyük ekran macera filmi olan Inferno'da oynuyor. Aynı zamanda kendisi, Rogue One: A Star Wars Story'de İmparatorluk'a karşı bir asiler ordusunu yönetiyor.

Toronto'da Yahoo Movies'e konuşan 32 yaşındaki aktris, A Monster Calls'taki duygu yüklü rolünden ve Sigourney Weaver'ın canlandırdığı bir klasik film karakterini Star Wars kahramanı Jyn Erso'yu canlandırırken nasıl referans aldığından bahsetti.


A Monster Calls herkesi ağlatıyor. Benim katıldığım gösterimde her yerden burun çekme sesleri geliyordu. İlk defa izlediğinde senin tepkin ne oldu?

Başta kavramanız gereken çok şey var, çünkü ne beklemeniz gerektiğine dair hiçbir fikriniz yok, özellikle böyle bir film için. Birçok başka element vardı. CGI ve animasyon vardı. Yani ilk seferimde sadece anlamaya çalışıyordum. Tekrar izlemek için sabırsızlanıyorum, umuyorum bu sefer birazcık daha fazla geniş bir açıdan bakabilirim. Başta sevdiğim yönü buydu, bu fantezi harmanı aynı zamanda altında oldukça gerçek, ciddi bir hikaye anlatıyor.

Kendi filmlerinde kendini bırakır mısın? Hiç birinde ağladın mı?

Hayır, o kadar narsist olmamaya çalışıyorum. (Gülüyor) Sağlıklı mesafeyi korumaya çalışıyorum.

A Monster Calls filminin fragmanına bir göz atın:



Kendini onlardan ayrı tutuyorsun.

Aslında, bir filmin içine giren çok şey var bu yüzden 'Oh, ben asla kendi filmlerimi izlemem.' demek bana biraz küstahça geliyor. Yani, tek senden oluşmuyor. Diğer insanların da katkısı var. Pek çok yetenek işin içine giriyor. Ama daha geniş bir bakış açısı sağlamak için birkaç kez izlemek gerektiğini söyleyebilirim. Çünkü ilk izlediğinde sadece kendinin ne yaptığını ve hangi kararların verildiğini izliyorsun. Ama bence filmi son haline getiren tüm o çabayı görmek önemli.

Tüm bu insanları ağlatmaktan bir çeşit zevk alıyor musun? Tüm eleştirmenler ağlıyordu.

Gerçekten afallamış durumdayım! Çünkü ne beklemen gerektiğini bilmiyorsun, özellikle böyle bir filmden, oldukça sıradışı bir filmden. Ve filmin insanları tam yüreğinden vurduğu gerçeği, bu çok özel.

Karakterin Lizzie onunla tanıştığımızda ölüm döşeğinde, çok çelimsiz ve zayıf. Saçlarını kaybetmiş. Ölümcül derecede hasta bir kadını oynamak için nasıl bir fiziksel değişim geçirdin?

Olabildiğince detaylandırılmaya çalışılmıştı. Bu deneyimi yaşamış bir kadınla konuşuyordum. O bana hastalığın nefes almayı, hareketleri nasıl etkileyebileceğini olabildiğince açık anlattı. Ama aynı zamanda herhangi bir hastalığı geçiren her insan gibi, sadece bitmesini istiyorsun. Yani etrafındakilere odaklanıyorsun. Bu daha çok onun için bir rahatsızlık. Canlandırmanın doğru yolunun bu olduğunu düşündüm. Lizzie sadece oğlu için yaşamak istiyor.

Bu deneyim seni duygusal açıdan nasıl etkiledi? Böyle bir rolü oynamak oldukça sıkıntılı görünüyor. 

Öyle. Herkes çok hasta olan birinden etkilenmiştir. Yani böyle bir filmi çekmek hepimiz için kişisel oldu.

Eve iş götürüyor musun? Setten çıktığında etkisinden çıkmak zor muydu?

Evet, kesinlikle eve götürüyorsun, şüphesiz. Konuyu kapatıp bir daha düşünmemek olmuyor... Her yaratıcı süreç belli bir seviyede kendi kendini analiz etmeyi ve özeleştiriyi beraberinde getirir. Gecenin bir yarısında uyanıp 'Oh, keşke şunu farklı yapsaydım.' dediğim çok oldu.

Bu sonbaharda 3 filmin çıkıyor. Hiç durmadan çalışıyor muydun yoksa bu filmlerin hepsi birbirine yakın tarihlerde mi planlanmıştı?

Bu komik çünkü ne zaman çıkacaklarını bilmiyorsun. A Monster Calls'u iki sene önce çektim ve birdenbire şimdi çıkıyor. Filmlerin ne zaman çıkacakları üzerinde çok az kontrolün olduğunu fark ediyorsun. Sonra hepsi birden çıkıyor.


Hadi biraz Star Wars konuşalım. Jyn Erso'yu oynarken referans ya da ilham aldığın eski aksiyon kahramanları var mı, kadın ya da erkek?

Şey, bu ilginç çünkü Jyn karakterinde Sigourney'nin Aliens filmindeki karakterinden bu kadar ilham alınmış olduğunu bilmiyordum. (A Monster Calls'u çekerken) Ve birlikte çalışmış olmamız da ilgi çekici. (Sigourney Weaver, A Monster Calls filminde büyükanneyi canlandırıyor.) Ben hep onun işlerinden ilham almışımdır ve büyürken de benim için bir rol modeldi.

Yani Ripley karakteri Rogue One'nın yazımında temel alınmıştı?

Hayır, hayır, sadece bir açıdan, tabi ki, başka referanslar da var. Ve ben de onun kendi kısmına getirdiği nitelikleri seviyorum. Araştırmamın başlarında izlediğim ve gelişim sürecime yön veren filmlerden biriydi. (Aliens / Yaratığın Dönüşü)


Sigourney'le bu konuda konuştunuz mu?

Aslında, hayır. Yani. Bu benim bir bakıma içten saygı duyduğum konulardan ve ben içten içe onun bir hayranıyım.

Hayranların bağlanacağını düşündüğün başka Rogue One karakteri var mı?

Bence tüm asileri seveceksiniz. Çünkü onlar kusurlu. Hepsinin kendi tarihleri, kendi mücadeleleri var. Ve insanların onları destekleyeceğini ve onlara aşık olacağını hissediyorum.

A Monster Calls 14 Ekim'de Türkiye'de vizyona giriyor. Röportaj hakkındaki fikirlerinizi yorumlar kısmına bırakabilirsiniz. Şimdiden iyi seyirler!

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.