Dizi Önerisi: Sex and the City


Merhabalar! Bu yazımda son zamanlarda izlediğim Sex and the City dizisinden bahsedeceğim. Sex and the City izlemenizi tavsiye etmek biraz Amerika'yı yeniden keşfetmek gibi olacak, farkındayım. "Friends diye bi dizi var abiii mükemmel" demekle benzer şeyler. Evet, bunun da farkındayım.

Bundan önce Sex and the City'nin filmlerini izlemiş ve açıkçası beğenmemiştim. Hatta sırf o filmler yüzünden dizi hakkında da önyargılıydım. Ama diziye başlamamla sevmem bir oldu. Dizi ve film arasındaki fark neydi hiçbir fikrim yok ancak film fikri kimden çıktıysa diziye verilen onca yıllık emeği hiç etmiş diyebilirim. Diziyi henüz bitirmeme rağmen (3. sezondayım) hakkında yazmak için daha fazla sabredemedim. Kısaca dizi hakkındaki görüşümü söylemem gerekirse, şimdilik çok severek izliyorum. Sizin de seveceğinize eminim. Malum yaz da geldi ne izlesem diye kara kara düşünenlere; kafanızı çok yormayacak tatlı bir mini dizi önerisi olsun benden.

1998-2004 yılları arasında çekilen dizinin başrollerinde Sarah Jessica Parker, Kim Cattrall, Kristin Davis ve Cynthia Nixon yer alıyor. Olayları köşe yazarı Carrie Bradshaw'un (Sarah Jessica Parker) ağzından dinliyoruz. Carrie, "Sex and the City" isimli köşesinde kadın erkek ilişkilerini, kendi ve arkadaşlarının yaşadıkları üzerinden anlatıyor.


30'lu yaşlarında dört bekar New Yorklu kadından oluşan bu arkadaş grubunun yaşadıklarına seyirci oluyoruz. Dört kadın da oldukça farklı. İzledikçe kendinizde dört kadından da bir şeyler buluyorsunuz. Samantha, bir P.R. uzmanı, ilişkiler konusunda oldukça rahat biri. Bağlanmak, evlenmek gibi kaygıları yok. Charlotte, bir galeri sahibi, muhafazakar ve tabiri caizse eski kafalı biri. Evlenmek, çocuk yapmak istiyor. Tabi beyaz atlı prensini ararken pek çok kurbağayı öpmek zorunda kalıyor. Miranda, kendi ayakları üzerinde duran, iyi para kazanan bir avukat. Bu da onu biraz "erkek" gibi yapıyor. En azından diğer insanların ona bakış açısı bu yönde oluyor. 90'larda kendi parasını kazanan, kendi evi olan bir kadın, erkekler için korkutucu. (Milenyumda işler değişti mi bilemiyorum gerçi :) Carrie hepsinin ortası denebilir, sanırım. Dediğim gibi bir köşesi var ve arkadaşlarının ve kendinin başından geçenleri orada paylaşıyor. Sanırım onun sorunu da hep yanlış erkekleri seçmek. (Kimin değil ki :)

Belki, diziyi bu kadar sevmemin sebebi beni şaşırtmasıdır. Sex and the City hiç beklemediğim kadar feminist bir dizi. 30'lu yaşlarına gelen kadınlardan beklenen tek bir şey var ve sanırım bu hiçbir kültürde değişmiyor. Evlenmek ve çocuk yapmak. Bu dörtlünün buna pek niyeti yok gibi... En azından şimdilik. Hoş, izleyince göreceksiniz pek niyet meselesi değil bu işler. -Charlotte'u düşündüm de bir an- Doğru erkeği bulmak zaman alıyor belli ki. (6 sezon kadar)



Fazla uzatmayayım, dizinin yarısındayım ve şimdilik oldukça memnunum. Her bölüm 20 dakikalık. Öyle kafa yoran bir dizi de değil. Westworld gibi anlamak için kendinizi yormanız -elimize kalem kağıt alıp şemalar çizerek mi izlememizi bekliyorlar anlamıyorum- gerekmiyor. Son üç sezonu ben de sizinle birlikte izleyeceğim. Umarım, bocalamaz. İyi seyirler!

Not: Dizi oldukça açık çekilmiş. Eğer bu konu sizi rahatsız edecekse başlamadan bunu göz önünde bulundurmanızı tavsiye ederim. 

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.