Elektrik Savaşları/ The Current War Film İncelemesi
2017 yapımı olduğu halde ülkemizde bu hafta vizyona giren Elektrik Savaşları (The Current War) filmini izledim. Filmi her ne kadar sinematik olarak mükemmel bulmasam da filmin bana düşündürttükleri dolayısıyla bir inceleme yazısı yazmaya karar verdim.
Filmin yönetmen koltuğunda Alfonso Gomez-Rejon oturuyor. Filmin senaryosu ise Michael Mitnick'e ait. Başrollerinde Edison rolü ile Benedict Cumberbatch, Westinghouse rolü ile Michael Shannon, Tesla rolü ile Nicholas Hoult ve son olarak Samuel Insull rolü ile Tom Holland bulunuyor. Film 19. yüzyılın sonlarında Edison ve Westinghouse arasında geçen elektrik savaşlarını konu ediniyor.
Film Üzerine Düşünceler (Spoiler!)
Öncelikle filmin senaryosunun yeterince iyi olmadığını düşünüyorum. Bence pek çok farklı noktaya aynı anda değinilmek istenmiş. Sonuç olarak film oldukça dağınık olmuş. Mesela Tom Holland'ın canlandırdığı Samuel Insull karakteri havada kalıyor. Yine ölüm cezasının ABD Anayasasının "zalimce ve olağan dışı cezalandırma"yı yasaklayan maddesini ihlal edip etmediğine dair yapılan duruşma sahnesi, Edison'ın eşinin hastalığı ve sonunda ölümü, Edison'ın oğlu ve kızı, oğlunun mors alfabesini bilmesi, kızının piyano çalması gibi gereksiz detaylar filmin konusunu oldukça dağıtmış. Hatta Nicholas Hoult'un canlandırdığı Tesla karakteri (özellikle filmin ilk yarısında) sanki birkaç satır da bunun için yazalım denmiş gibi. Hele ki Tesla'nın göçmen oluşu ve bu yüzden dışlandığı gibi detayları da vermeye çalışması filmi hem konusundan uzaklaştırmış hem de değinmeye çalıştığı bu noktaları değersizleştirmiş. Kötü kısımları geride bıraktığımıza göre ilginç kısımlarına geçebiliriz.Bu filmin başarısı mı yoksa gerçekte olan olayların etkisi mi bilmiyorum ama filmden çıktığımda kafamda onlarca ilginç düşünce vardı. Bunlardan ilki şuydu: Geleceği bilim adamları mı yoksa hukukçular mı yazıyor?
Bunu ilk okuduğunuzda "Bilimadamları tabi ki! Bu da soru mu?" demiş olabilirsiniz. Filmden önce ben de öyle derdim sanırım. Sonuçta bugün hemen hemen her şeyde kullandığımız elektriği bilimadamları bulmasaydı şu an dünya ne halde olurdu? Sahi, hangi bilimadamı buldu elektriği? İşte burada hukuk devreye giriyor. Daha özel olarak, patent hukuku. Bana kalırsa filmin adını Patent Savaşları da yapabilirlermiş. Filmi izlerken ilk olarak patent hukukunun ne kadar değerli olduğunu fark ettim. O dönemde ABD'de bildiğiniz patent savaşları yapılıyormuş. Patent hukuku Türkiye'de yeni sayılabilecek bir alan. Bir kanunla düzenlemesi bile daha yeni 2017 yılında oldu (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununda düzenleniyor). Dolayısıyla taa o zamanlar bu alanın bu denli önemli olduğunu görmek ilginçti.
Filmde pek çok başka hukuki gönderme de var. Mesela idam cezası ABD Anayasası'nın "Aşırı, zalim ve olağandışı cezalar"ı yasaklayan maddesini ihlal ediyor mu? İdam cezası insancıl ve hukuka uygun bir ceza mı? Aslında bana kalırsa bu filmi konusunun dışına çıkan gereksiz bir detaydı. Eğer salt sinematik açıdan bakarsak bu sahnenin neredeyse hiçbir anlamı yoktu ve konuyu dağıtıyordu. Ancak beni düşündürdü doğrusu. Özellikle elektrikli sandalyede idam edilen adam ile aynı anda Chicago fuarının elektrikle aydınlandığı sahne. Film bir sorgulama yapıyordu. Elektrik iyi mi kötü mü? Her iyi şeyin bir de kötü yanı oluyor. Elektrikli idam sandalyeleri de elektrikle çalışıyor. Bana kalırsa, film bu kısmı ele alması gerektiğinden uzun şekilde ele almış. Eskiden idam yöntemlerinin çok kanlı olduğundan ya da insancıl olmadığından başlayıp elektrikli sandalye ile idam edilecek ilk kişi olan adamın karısını öldürdüğünü itiraf ettiğini söylediği anı bile gösteriyorlar. Çok gereksizdi.
Filmde şirketler hukukuna daha özel olarak şirket birleşme ve devralmalarına da pek çok atıf vardı. Filmden çıkınca hukukun gerçekten hayatın her alanında önemli bir rolü olduğunu bir kere daha hatırladım. Tesla kendi kurduğu şirketten atılıyor, Edison kendi kurduğu şirkette sadece hissedar olup şirketin isim değiştiriliyordu.
Filmde sıkça tekrarlanan bir diğer tema da "hatırlanmak"tı. Özellikle Westinghouse, Edison'ı dünyada hatırlanmak istediği için adını her yere yazmaya çalışmakla suçluyordu.
George Westinghouse: "Eğer hatırlanmak istiyorsan, bu basit, bir başkanı vur. Ama benim deyimimle bir mirasın olsun istiyorsan, dünyayı bulduğundan daha iyi bir yer olarak bırak."
Filmin güzel yanı kimsenin kötü karakter olmamasıydı. Filmde gitmeden önce konu hakkındaki geçmiş bilgilerime dayanarak Edison'ın kötü gösterileceğini tahmin ediyordum. Ancak öyle olmadı. Kimse kötü değildi. Ancak Westinghouse hepsine kıyasla daha iyi bir adam gibi resmedilmişti. Edison'la rakip değil de ortak olmaya çalışıyordu.
Edison'ın bugünkü sinemanın mucidi olduğunu bilmiyordum. Filmde öğrendim. Filmin sonunda Edison'ın sinema ekranından Tesla ve Westinghouse'un birlikte yaptığı şelale projesini izlemesi hoş bir detaydı. Yine Westinghouse'un "Edison Ödülü"nü kazanması da öyle.
Kısacası filmin anafikri bugün sahip olduğumuz çoğu şeyi Edison, Westinghouse ve Tesla'ya borçluyuz. Bu bir ekip çalışması. Onlar bugünlerin, modern zamanların, aydınlık bir dünyanın mucitleri.
Bu arada eğlenceli bir bilgi olarak şunu da söyleyeyim: Edison gerçekten "westinghoused; westinghousing" diye bir kelime yaratmış. Elektrikli sandalyede insan öldürmeye bu isim veriliyormuş. Tabi ki resmi sözlüklerde yok. Ama urbandictionary'de var mesela.
Hiç yorum yok: