Andrew Garfield'dan Sisteme ve Hollywood'a Eleştiri: "Şöhret Yeni Bir Din"
Ünlü oyuncu Andrew Garfield, Spider Man'in ardından yeni filmiyle beyaz perdeye geri dönüyor. 99 Homes (99 Ev), 26 Ocak'ta !f Istanbul Uluslararası Bağımsız Film Festivali kapsamında seyircinin beğenisine sunulacak. Garfield, Vulture'a verdiği röportajında yeni filmi 99 Ev'den , Spider Man'le değişen hayatından ve sistemin işleyişi hakkındaki fikirlerinden bahsetti. Röportaj birebir Vulture.com'dan çevrilmiştir.
"Bunu neden yapıyorum?" dedi Andrew Garfield huzursuz bir şekilde. Karşımda oturuyordu ve güzelce döşenmiş Beverly Hills otel odasında, yeni filmi 99 Homes'un tanıtımını yapmak için yapacağı basın toplantısının sabahı yaşadığı korkuyu yeniden hatırlıyordu.
"Bugün röportaj yapmak için içeri girdim ve dedim ki 'Niçin?'. Bir aktör olduğumu ve bunun işimin bir parçası olduğunu biliyorum. Ve bunu yapma şansım olduğu için kendimi şanslı hissediyorum ama röportajlara gelince, bu o kadar tuhaf ki. Ne söylemeliyim? " Konuya girdikçe Garfield'ın söyleyecek epey şeyi olduğunu fark ettim. 99 Homes giriş için güzel bir başlıktı.
Andrew Garfield filmde mesken sorunu sırasında ailesi evlerinden zorla çıkarılmış ve ahlaksız bir emlakçı (Michael Shannon) tarafından galeyana getirilen fakir bir işçiyi canlandırıyor. Emlakçı onu refaha giden tek yolun bunu insanlardan gizlemek olduğuna inandırıyor.
Bu filmin sivri dille eleştirilmiş politik içeriğini konuşmak bir süre sonra Garfield'ın şöhretle olan zorlu ilişkisine dair bir tez haline geldi: 32 yaşındaki Britanyalı oyuncu iki Spider Man filmindeki rolü ve Emma Stone'la olan ilişkisiyle dünya çapında ilgi gördü. Garfield, yeni Spider Man filminin arifesinde Marvel evreninden çıkarıldı. Andrew Garfield'ın onu da içine çeken ünlü makinesi konusunda güçlü fikirleri var. Uzun kahverengi saçları ve Martin Scorsese'nin yakında çıkacak filmi "Silence" için bıraktığı gür olan sakallarının yerini alan düzgün bıyığıyla Garfield; çizgi roman liselisinden çok 1970'lerin film yıldızlarına benziyor. Retro görüntünün ona nasıl yakışacağını tahmin edebilirsiniz. Aktörlerin ne düşündüklerini özür dilemeden söyleyebilecekleri bir çağa biraz uzaktan bakabilmek onun bu kaygılarına ve kendinden kuşku duymasına iyi gelebilir. Yine de en azından siyaset konusunda kendi zamanının adamı olmaya kararlı.
99 Homes, Amerikan toplumunda sıklıkla gördüğüm ancak nadiren ekranda canlandırılan bir şeyi anlatıyor. O da üst sınıfın, düşük gelirli insanları nasıl kendilerinin yararına olacak adaylara oy kullanmamaya ikna ettiği.
(Uzun bir iç çekiş)
Çok mu hızlı oldu?
Hoşuma gitti. Beni şey gibi hissettirdi... beni nasıl hissettirdi? Lütfen devam edin, özür dilerim.
Oynadığın karakterin kendi gibi düşük gelirli insanlara ihanet eden bu düzene isyan etmesi beklenir. Ancak diğer tarafta da zenginler tarafından tutulan sopanın ucunda, düşük gelirli insanların asla ulaşamayacağı bir havuç var. O da "Sistemi yıkmayın, çünkü zenginlik çok yakınınızda." Bu filmde oynamanı istediklerinde sana söyledikleri bunlar mıydı?
Evet, çok daha az tane tane.
O kadar da tane tane anlattığımı düşünmüyorum ancak teşekkür ederim.
Bana göre çok fazla sözcük vardı. Hepsini de söyledin. Bu konu hakkında konuşmak bile çok zor. Seni konuşurken duymak bile beni birdenbire kafam selefona sarılmış gibi hissettirdi. Nasıl uyanıyoruz, nası uyanıyorum, ne yapıyorum? Çünkü burada durup diyorum ki "Sikeyim, bir şeyler yapmalıyız". Bunu söyleyebilirim ancak hala bir şeyler yapmıyorsam gerçekten ne halt ediyorum?
Sanat bunun parçası. Sanat insanların olayları gazetedeki bir yazıdan daha farklı görmelerini sağlayabilir.
Neden röportajı sen yapmıyorsun? Doğru şeyleri sen söylüyorsun.
Editörlerimin, Andrew Garfield belirli aralıklarla onaylar gibi kafa salladı diye yazarsam mutlu olacaklarını düşünmüyorum.
Bana söylediklerini bir yere bağlarsam. Evet, bunlarla mücadele ediyorum adamım. Seni tanımıyorum ama söylediklerine bakılırsa sen de ediyorsun. Bunlarla mücadele ediyorum çünkü ben bir aktörüm, değil mi? Başka şeyler de yapıyorum ancak gelirimin ana kaynağı oyunculuk. Ve benim tutkum da oyunculuk. Ve ben inanıyorum ki bunun gibi filmler her hareketin başından geçen yavaş değişimin bir parçası... ve sikeyim hep çok yavaş. Tıpkı Nina Simon'ın Mississipi Goddamn şarkısı gibi. Çok yavaş, hep lanet olası derecede yavaş.
Ancak bence farkındalık sürekli olarak artıyor. Şimdilerde bunları biliyor gibi görünen birçok insan var. Rupert Murdoch'u, Donald Trump'ı bilen. Ve her kimse artık, kısacası yoksullara hizmet etmeyen bu sistemi yöneten insanları bilen. Aslında bu sistemin zenginlere de hizmet ettiğini düşünmüyorum. Çünkü onlar kendi altın kaplı zindanlarındalar. Yaratılmış bir ayrılık kültürü var. Büyük şehirlerde yürümek ve sistemin en az hizmet ettiklerinin yaşadığı zorlukları bilmek bana kendimi kötü hissettiriyor. Bu sistemin değişmesinin tek yolu herkesin bir araya gelmesi. Herkesin kendini buna vermesi gerekiyor. Ve bana göre, bu hikaye anlatmaktan ve benim de yaşadığım ve bana "benim gücüm ne? ve ona göre nası davranmalıyım?" diye sordurtan histen yani 'güçsüz hissetmek'ten konuşabilmekten geçiyor.
İnsanların Trump'ın farkına varmasından bahsettin, ama ben onların gerçekten farkında olduklarını sanmıyorum. Ticari şirketler her şeye sahipken -ve açıkça insanları umursamazken- artık tüm bunlarla alakası olmayan bir kapitaslisti Beyaz Saray'da isteyebilme fikri korkutucu.
Beni de acayip korkutuyor. Evet, bir cevabım yok. Tabi ki yok. Ama üzgün olduğumu biliyorum. Dayandığı kültür (kapitalizm) tarafından korunduğumun farkındayım.
Zenginlik ve gücün baştan çıkartıcı olduğunu düşünüyor musun? Genç ve tanınmamış bir aktörken hiç paranın ve film yıldızlığının büyüsüne kapıldın mı?
Bu güzel bir soru. Sorduğun bir önceki soruda söylediğim gibi, değişim önce kendimizde başlamalı. Şimdi, tam burada her birimizin içinde başlamalı. Bana gelince, evet öyle düşünüyorum. Drama okulunda başladım, çok zorluk çektim, pek çok kısa süreli işte çalıştım. Starbucks'ta çalışmak veya garsonluk yapmak gibi. Ve sonunda tiyatroya çok güzel bir giriş yaptım. Olabilecek en iyi ifadeyle açlıktan ölüyordum. İşin simyacıların her şeyi altına dönüştürmeye çalışması gibi bir yanı var. Ben de her şeyi altına çevirme yolları atıyor ve buna can atıyordum.
Ve evet Spider Man olayıyla bir şeyler yön değiştirdi. Hayatım boyunca oynamak istediğim bir karakterdi ve bir tarafım bile buna kayıtsız değildi. Ancak bu işle birlikte gelen ilgiden oldukça rahatsızdım. Benimle alakası yoktu, şu "ünlü" fikriyle alakalıydı. Umarım yaşlandıkça daha çok kendim olurum ama bizim kültürümüzde bize tamamen farklı olmamızı öğütlüyorlar.
Kültürün sana düşman olduğunu mu düşünüyorsun?
Evet, kabullenilmedim. Bu kültürde hiçbirimiz kabul edilmiyoruz. Sadece tüm bunlara isim koyunca kabul ediliyoruz.
Başarı?
Beyaz.
Beyaz, ünlü, heteroseksüel...
...Yakışıklı, çekici, karizmatik, güzel olması için yeterince ince ama hala erkeksi olması için yeterince kalın kaşlar. Bize hep yeterli olmadığımız söylendi. Bize hep yeterince şeye sahip olmadığımız söylendi. Bize hep asla yeterli olamayacağımız söylendi. İşte bu o sopanın ucundaki havuç olayı.
Spider Man'de de yaşadığım buydu. "Oh, hayatım şimdi harika". Aslında hala rezalet durumdayım. Güvensizim, korkmuşum ve gerçekte kim olduğumu bilmiyorum. Şöhret yeni bir din; görebildiğim kadarıyla, para, güç ve mevkiyle birlikte. Hepsi aynı pastanın dilimleri. Kötülüğün baştan çıkarıcı güçleri.
Tanrıya ibadet edebildiğin ve aynı zamanda tanrı olmayı arzulayabildiğin tek din herhalde.
Arzulamanın iyi yanı da var. Gerçekten arzu edilebilir bir figür olduğunda. Akla ilk gelen isim Kendrick Lamar. Yaptığı şeyin çok anlamlı olduğunu ve gerçek kişiliğini gösterdiğini düşünüyorum. Hassas davranıyor, cömert davranıyor. Ve bana gerçekten kendi oluyormuş gibi hissettiriyor. Saklambaç gibi bir oyun da oynamıyor ya da "Size şu kısımları göstereceğim ve doğru olduklarını söyleyeceğim." demiyor.
Herkes kendini Facebook ve Twitter'la bir ticari ürün haline getirdi. Tüm bu şeylerle, Instagram'a her fotoğraf attığınızda hayatınızı ticarileştiriyorsunuz(metalaştırmak).
Paparazziler fotoğrafını çekerken genelde yardım toplamak amacıyla bir karton tutuyorsun. Gerçekten tv'de yayınlanmaya değer şeyleri göstermek, şöhreti iyi bir amaç için kullanmak mı?
Bu doğru. Bu soruyu her gün kendime soruyorum. Ben kimim? Söyleyecek bir şeylerim var mı?
Bu yüzden mi mesajı ortada olan Kendrick Lamar'a imreniyorsun?
İmreniyorum diyemem, onu takdir ediyorum. Peki, tamam. Sebebi her neyse bu fırsatı elde ettim. Hak ettiğime inanmıyor olabilirim. Sorguluyor olabilirim, ama ne söylemeliyim ki? Bu güzel bir soru. Ne söylemeliyim ve neyi riske atıyorum?
Risk almaktan neden korkuyorsun? İnsanlara dünya meseleleri hakkında ne düşündüğünü söylemek ününü riske atar mı?
Mesele de bu. Önceliğim mesleğim.Ve mesleğim de insanların benim hakkımda çok şey bilmemesine bağlı. Peki denge nerede? Benim ve hepimizin yürümesi gereken çizgi neresi? Çünkü dünyada değişiklik yapmayı çok istiyorum. Gerçekten istiyorum. Ve bu gerçekten isteyecek berbat bir şey.
Bir şey istemenin berbat diye nitelendirilmemesi gerek diye düşünüyorum.
Gerçekten dünyada güzellik yaratmaya yardım etmek ve bu ayrılık kültürünü tekrar toplum olma kültürüne döndürmek istiyorum. Gerçekten, gerçekten istiyorum. Ve bence sanat bunu yapmak için güçlü bir yol. Umarım ki bu film iletişim yönünden ileriye doğru küçük bir adım olur. Belki de bu film hepimizin bu sisteme dair bir suçlaması olur.
*Yazının devamı New York Magazine'de 5 Ekim 2015'te yayınlanacaktır.
*Çevirinin tüm hakları kafkadanmektuplar.blogspot.com'a aittir.
*Çevirinin tüm hakları kafkadanmektuplar.blogspot.com'a aittir.
Hiç yorum yok: