Industry: 3. Sezon 7. Bölüm "Useful Idiot" İncelemesi (Spoiler İçerir)
4,5 yıl sonra bana yazı yazdıran bir diziden, Industry'den bahsedeceğim sizlere bugün. Aslında ilk sezonu beni çok etkilemese de ilerledikçe, başarılı senaryosu, oyunculukları ve çekimi ile ağzımı açıkta bırakan bir dizi oldu. Aslında üçüncü sezon 8. bölümde final yapacak ancak 7. bölüm o kadar başarılıydı ki bu yazıyı tamamen ona ayırmaya karar verdim. Yazı tamamen spoiler ile dolu olacak, şimdiden uyarayım.
Industry, ilk sezonunda, Pierpoint isimli bankanın Londra'daki şubesinde yatırım bankacısı olarak çalışan yeni mezunların yaşadıklarını anlatarak başlıyor. Yatırım bankacılığı endüstrisindeki yoğun iş temposunu, iş ve yaşam dengesinin olmayışını, yüksek risk iştahı ve onun getirdiği kazançları ya da bazen kayıpları, henüz ahlaki pusulaları bozulmamış genç mezunların gözünden izliyoruz. Tabi ki her karakter temsil ettiği sosyal sınıfın getirdiği özelliklere ve çeşitli ahlaki bozulmalara sahip. Bir yandan da bu köklü bankadaki kıdemli çalışanların başına gelenleri izliyoruz.
Aslında her sezonda büyük bir skandal oluyor, ölüm gibi. Ancak bu endüstride günlük hayatta yaşananlar o denli olaylı ki büyük skandal aslında diğerlerinin arasında silinip gidiyor. Sezonlar ilerledikçe karakterler ve ahlaki sınavları da büyüyor. Dizi aslında yatırım bankacılığının ya da trading endüstrisinin büyük risk alıp büyük kazanma hissini oldukça iyi veriyor. Diziyi izlerken karakterlerin büyük bir kumar oynadığını hissederek izliyorsunuz. Kaybetme korkusu, kaybedince hissedilen yüksekten düşme hissi ama aynı zamanda kazanmanın verdiği, geçmişte olan başarısızlıkları bir anda unutturan o büyük haz...
Üçüncü sezon 7. bölümde Pierpoint'in 150. yıl dönümünde yaşananları izliyoruz. Kutlamalar, Pierpoint'in ESG (Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim) şirketlerinin hisselerini olduğundan daha değerli göstermesi ve sonunda sahip olduğu hisselerin değer kaybetmesi ile iflasın eşiğinde olmasının gölgesinde geçiyor. Aslında Pierpoint'in 150. yılı kutlama gecesi "Tamam veya Devam" gecesi oluyor.
Bölümün başkarakterleri Eric Tao (Ken Leung) ve Bill Adler (Trevor White). Yine, büyük bir ihanete tanık olduk Industry'de. Eric, sadece kendisinin bildiği bir sır olan Bill'in beyin tümörünü komitenin önünde açık ederek, Bill'i tamamen hikayeden sildi ve Pierpoint'in kurtuluşunda başrolü oynadı. Bölümün ismi "Useful Idiot" yani "Yararlı Aptal". Wilhelmina (Georgina Rich), Eric'i Bill'i frenlemede yararlı olacak bir aptal olarak değerlendirirken, en sonunda o "aptal" gerçekten yararlı olup Pierpoint'i kurtarıyor.
Industry'de beni en çok etkileyen şey, her bölümün bir, hatta bazen birden fazla ahlaki ikilemi konu alması.
Aslında beyin tümörü olan birinin Pierpoint kadar büyük bir bankada yönetici pozisyonunda olması yanlış. Ancak sırf beyin tümörü var diye bankanın umarsızca aldığı kararların günah keçisi olması da yanlış. Üstelik bu sırrın en güvendiği kişi tarafından bir oyunla ortaya çıkarılması da ayrı bir mesele.
Yine bu sezonun ana teması olan ESG de bir ikilem. Aslında gezegenimize karşı en büyük tehdit olan küresel ısınmaya karşı önlem almak, bu alanda çalışan şirketleri desteklemek güzel bir girişim. Peki ya bu şirketler sadece umut tacirliği yapıyorsa?
Yasmin'in (Marisa Abela) hikayesi de pek çok yönden büyük bir ahlaki sınav. Yıllarca babası tarafından objeleştirilmiş (hatta cinsel tacize uğramış bile denebilir) bir kadının, bulundukları yattan kendi isteğiyle suya atlayan ve ardından pişman olup yardım isteyen babasını kurtarmaması, kurtarmak için hiçbir çaba göstermemesi durumunda, kime hak vermeli?
Yine Yasmin'in hikayesinin bir parçası olarak: babasının zimmete para geçirme suçunu üstlenmesini bekleyen şirketin aslında durumun farkında olduğunu gösteren kayıtları paylaşmalı mı? Bu kayıtlar mağdur olan pek çok kadını kamuoyunun gözüne sokacak ve aslında para ile sustukları için kötü gösterecekse bile...
Bu bölüm beni oldukça etkileyen repliklere sahipti. Özellikle Pierpoint can çekişirken bir toplantı odasına doluşan ve Pierpoint yöneticilerinden oluşan komite üyeleri arasında geçen diyaloglar endüstrinin acımasızlığını ve iki yüzlülüğünü göstermede ve ahlaki problemlerini ortaya çıkarmada çok başarılıydı. Birkaç tanesini izlerken not ettim:
Mesela Eric, bölümün başlarında Bill'e ithafen "Tapınağımıza bir silah doğrultuldu diye onların ruhumuzu satmasına izin vermeyelim." diyor ancak dizinin sonunda Pierpoint'in öve öve bitiremediği 150 yıllık tarihini, ruhunu hiç ederek, "Körfez"den gelen yatırım ile bankayı kurtarıyor.
ESG açılımının en büyük savunucusu olan Wilhelmina, komite arasında geçen konuşmalarda "Realpolitik* vakti gelmiş olabilir." dediğinde Bill, haklı olarak, "Madam ESG mi bunu söylüyor? Sanırım ahlaki değerler acil durumda gerçekten esnekleşiyor." diyor.
Diğer sevdiğim bir diyalog da şu oldu:
"Yani, biz sadece başkalarının hırslarının insafına kalmış durumdayız?"
"Hep öyle değil midir zaten?"
Yine oldukça etkileyici bir sahne de Eric, Pierpoint'in 150 senelik tarihinden bahsedince, "Nostalji sadece bir şeyler satmak için işe yarar. Bana elle tutulur bir şeyler verin." deniliyor. Ve bölümün sonunda nepotizm ile Pierpoint'te çalışan Ali (Fady Elsayed), Körfez ülkelerinden getirdiği yatırım ile odaya girdiğinde, Eric, "Tarihten bir parça satın almak ister miydiniz?" diyor. Yani, sonunda, nostalji gerçekten bir şeyler satmaya yarıyor.
Anlayacağınız o ki, bu bölüm beni o denli etkiledi ki yeniden blog yazmaya ilhamım oldu. Yazmayı, hele ki Türkçe yazmayı ne kadar özlediğimi hatırlattı bana. Üçüncü sezon finali olacak, bir sonraki, 8. bölüm hakkında yazmayı çok isterim. Sizin düşüncelerinizi duymak beni mutlu eder, eğer sizin de ilginizi çeken ve benim gözümden kaçan detaylar varsa duymayı çok isterim. Yine, 8. bölüm hakkında teorileriniz varsa yorumlarda paylaşabilirsiniz. Başka bir yazıda, umarım bir daha bu kadar ara vermeden, görüşmek dileğiyle!
Hiç yorum yok: