Blog Logo
Son İzlediklerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Son İzlediklerim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2016

İYİ BİR DİNOZOR FİLM İNCELEMESİ


Son zamanlarda çok fazla güncel film eleştirileri ya da film incelemeleri yazamıyorum. Bu aralar daha çok sinemada izlemeye fırsat bulamadığım ve merak ettiğim filmleri izlemeye çalışıyorum. İyi Bir Dinozor da bunlardan bir tanesi. Benim animasyonlara bayıldığımı artık çoğunuz biliyorsunuz. (İlk defa duydum diyorsanız sizi şöyle alalım.) Ancak filmin IMDb puanı 6.8 olduğundan, nasıl olsa çok iyi değil diyerek izlemiyordum. IMDb çoğu zaman haklı çıksa da bazı filmlerde bocalayabiliyor. Disney ve Pixar yine geleneğini bozmamış; çocuklara ve tabi ki hep çocuk kalan bizlere harika bir animasyon armağan etmiş.

Film, "Eğer 65 milyon yıl önce, dinozorların neslinin tükenmesine sebep olan göktaşı dünyaya çarpmasaydı ve insanlar ve dinozorlar aynı anda yaşasaydı neler olurdu?" sorusuna yanıt vermeye çalışmış. 

Filmin Bilimsel Yönü Üzerine Düşünceler
Disney'in filmlerindeki bilimsel altyapı beni her zaman etkilemiştir. Ancak bu film biraz hazırlıksız yakalanmış gibi. Dinozorlardan evrimleştiğini bildiğimiz türler filmde yer alıyor. Bunun yanında bazı sürüngenler de bugünkünden farklı şekilde evrimleşmiş. Örneğin filmde dinozorlardan geldiğini bildiğimiz kuşlar varken, yılanların elleri henüz görünmeyecek derecede küçülmemiş. 

Dinozorlar yerleşik hayata geçmiş, tarım yapıyorlar. İnsanlar ise henüz ilkel. İnsan ırkının böylesine gelişip, tüm o vahşi canlıları alt eden ırk olmasında omurgasının dik oluşu ve el ve ayaklarının oluşunun rol oynadığını biliyoruz. Dinozor gibi bir canlının tarım yapacak düzeye erişmesi için en azından doğrulması gerektiği kanaatindeyim. Sadece ağzını kullanarak onca aleti yapıp kullanması mantıksızdı. Bana saçma gelen diğer bir ayrıntı da insan ırkının çok az üyesinin olması. Filmdeki tatlı baş belası Spot ve ailesi dışında hiç insan görmüyoruz. Ayrıca Spot ve ailesi bir kurt veya köpek gibi davranıyor. Uluyorlar, henüz bir dil kullanmaya bile başlamamışlar. Spot özellikle Arlo'nun köpeği gibi gösterilmiş. İnsan ve köpek dostluğunun yansıması galiba anlam veremedim. İnsanın bir köpek gibi davranması, belki de filmi tek başına kötü gösteren bir ayrıntı. Bilimsel açıdan mantıklı bir bağlantı da göremedim.

Başkahramanımız Arlo, Apatosaurus türü bir dinozor. Filmden sonra yaptığım araştırmada gördüğüm kadarıyla otçul bir tür. Apatosauruslar Kuzey Amerika'nın batı kesiminde yaşamışlar. 

Plot (Spoiler Alarmı!!)
Arlo, ailenin en korkak üyesi. Kız kardeşi ve erkek kardeşi Arlo'ya göre çok daha becerikli. Arlo hem diğerlerine göre küçük hem de korkak. Babası harmanlarını "korkunç bir kemirgen"den korumak için bir yapı inşa ediyor ve aile üyelerinden her biri kayda değer bir şey başardığında çamura ayağını batırıp izini o yapıya bırakıyor. Aile üyelerinin hepsi teker teker izlerini bırakırken geriye bir tek Arlo kalıyor. Korkaklığı ve sakarlığı sebebiyle kendisine verilen hiçbir işi tam olarak yapamıyor.

Arlo'nun babası onun da bir iz bırakabilmesi için ona bir görev veriyor. Görev, harmanlarını çalan kemirgeni bulup öldürmek. Babasıyla birlikte kurdukları tuzağa yakalanan canlı, sandıkları gibi bir kemirgen değil, bir insan. Hatta küçük bir erkek çocuğu. Ancak bu yeni canlı, Arlo'ya oldukça yabancı ve korkutucu geliyor. Öldürmeye de kıyamayıp serbest bırakıyor. Bunu öğrenip sinirlenen babası Arlo'yu bir sinirle yakasından tutup "kemirgen"i öldürmeye götürüyor. Evden oldukça uzaklaştıktan sonra bir fırtına kopuyor ve nehir suları babasını alıp götürüyor. Babasını kaybeden Arlo, eve tek başına geri dönüyor.

Yıllar babası olmadan geçiyor ve Arlo küçük kemirgenle yeniden karşılaşıyor. Ancak yakalamaya çalışırken evini kaybediyor ve bu tanımadığı yeni türle aralarında bir dostluk başlıyor. Küçük çocuğa Spot ismini veriyor. Spot annesini ve babasını kaybetmiş. Arlo'nun da babasını fırtınada kaybetmesi sebebiyle aralarında bir bağ kuruluyor.

Yolda pek çok yırtıcıyla karşılaşan ikili, tehlikelerin üstesinden birlikte gelmeyi başarıyor. Hatta Arlo ve Spot, yolda karşılaştıkları bir T-Rex ailesine avlanmada bile yardım ediyor. (Baba T-Rex'in tavırları oldukça Nemo'daki akvaryumdaki büyük siyah balığı hatırlattı.)

Eve dönüş yolunda Spot ailesini buluyor. Arlo da evine dönüyor.

Film Üzerine Düşünceler
Filmi iyi bir film yapan, korku ve cesaret hakkında bize öğrettikleriydi. Tüm o aksiyon sahneleri, tam iyi sona ulaştık derken hiç bitmeyen felaketler zinciri bir yana filmin mesajları oldukça güzel. Genellikle animasyon filmleri zaten bu yönleriyle öne çıkıyor. Yazının yukarılarında da bahsettiğim gibi filmde mantık hataları biraz fazla olsa da oldukça etkileyici bir film. Arlo'nun babasının bir sözünü özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum. Hani babasının Arlo'yu ateşböcekleriyle tanıştırdığı bir sahne vardı. Orda "Güzelliğini görmek için korkunun üstesinden gelmelisin" diyordu. Çoğu zaman korkularımız yüzünden güzelliğini de göremiyoruz çoğu şeyin. Bilinmez olan, hep korkutucu olmak zorunda değil. Sokrates'in savunmasında dediği gibi "Kötü olduğundan kesinlikle emin olduğum bir şeyden korkarım ancak ne olduğunu bilmediğim bir şey beni korkutmaz." Diğer bir hoşuma giden söz de T-Rex'lerin babası Butch'dan geldi. "Korkmuyorsan yaşamıyorsun demektir." O koca, güçlü adam bile bir şeylerden korkuyor. Hepimiz korkuyoruz. Hayatta kalmanın başka bir yolu var mı?

Arlo'nun babasıyla ilgili sahnelerde gözyaşlarımı tutamadım. Özellikle Spot ve Arlo'nun ağaç dallarından ailelerini yapıp, kaybettikleri aile üyelerini parmaklarıyla ittirip düşürdükleri sahnede hüngür güngür ağladım, yalan yok. Tabi ki iyi bir animasyon filminin olmazsa olmazı gözyaşları!

Sonuç olarak film kesinlikle güzel bir filmdi. Tamam, mükemmel değil ama rahat 8'lik! Saçma blockbuster filmlere 9'larda puan verilirken buna 6.8 yakışmadı :(

Siz de filmi izlediyseniz düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz. Ayrıca güncel olmayan filmler üzerine yaptığım incelemeleri faydalı buluyor musunuz? Yorumlarınızı bekliyorum. Hepinize bol filmli günler!

05 Şubat 2016

Intern (Stajyer) Film İncelemesi


Son zamanlarda izlediğim ancak vizyondan kalkmış filmleri blogun sağ tarafında Son İzlediklerim sekmesinde puanlamaya başladım. Bu filmler hakkında ayrıntılı incelemeler yapmayı düşünüyordum. Buna da Intern yani Stajyer filmiyle başlamak istedim.

Film, 2015'in Ekim ayında vizyona girmiş. IMDB puanı 7.2 olan filmin başrollerini Anne Hathaway ve Robert De Niro paylaşıyor.

Robert De Niro filmde 70 yaşında bir dulu canlandırıyor. Emekli olan Ben, eşini de kaybettikten sonra kendini işe yarar hissetmemeye başlar. "Kıdemli stajyer" aradıklarını söyleyen ünlü bir online alışveriş firmasının ilanını görür ve hemen başvurur. Hayatına biraz olsun anlam katmak isteyen bu eski moda adam, firmanın genç sahibi Jules'un hayatında önemli değişiklere sebep olacaktır. Filmi böyle özetleyebilirim.

Fragman



Yaşlı stajyer fikrini ilk olarak Internship'te (Genç Çıraklar) görmüştük. Internship, bu kadar yaşlı olmayan ancak orta yaşlı sayılabilecek iki adamın işlerini kaybettikten sonra bir şekilde Google'da stajyerliğe başlamalarını konu ediniyordu. Aslında bu filmin anlatmak istediği Internship'ten biraz daha farklı: Ben (Robert De Niro), eski centilmenlerden. Hani şu ceplerinde mendil taşıyıp her gün tıraş olan eski usul erkeklerden. Jules'sa yeni güçlü kadını temsil ediyor. Eşi ev işleri ve çocukla ilgilenirken, Jules kariyerine odaklı ve oldukça başarılı bir yönetici. Yani anlayacağınız 70'li yılların jön erkek tipiyle 21. yüzyılın güçlü, kendine yetebilen kadın figürü yan yana. Jules, sert oluşu ve biraz takıntılı oluşuyla çalışanları tarafından sevilmeyen ve arkadaşı olmayan biri. Ailesiyle de sorunlar yaşayan Jules, savunma mekanizması olarak herkesi cinsiyetçilikle suçluyor. Aslında filmde beni rahatsız eden kısımlardan biri bu oldu. Jules'un feminizm söylemlerini komedi unsuru olarak görmüşler. --Spoiler-- Filmin sonunda onu aldatan eşini affetmesi de beni rahatsız etti. Tabi ki feministler affetmez diye bir şey yok ancak Ben'le olan sohbetinden çıkardığım kadarıyla olanlar için kendini suçlamıştı ve bu yüzden affetmesi de kolay oldu gibi geldi bana. --Spoiler--

Ben, işyerindeki en yaşlı kişi olduğundan kısa sürede tüm ekibin amcası oluverdi. Herkese yardımcı olan bu yaşlı adam, centilmen tavırlarıyla da herkesin beğenisini topladı. Belki de hepimiz o eski, kibar erkekleri arıyoruz. 70'lerin erkeği her ne kadar kibar tavırlarıyla öne çıksa da o zamanlar için kadının toplumdaki yeri ev işleriyle ilgilenip evde çocuk bakmak. Buna rağmen Ben, Jules'a büyük saygı duyuyor ve hala kadının çalışmasını garipseyenlere, kadından emir almayı istemeyenlere onu savunuyor.

Filmde, emekliliğin ve eşini kaybetmesinin ardından Ben'in hayatındaki boşluğu anlatırken kullanılan tanımlamalar çok hoşuma gitti. Ben'in kendini boşlukta hissetmesi, işe yaramak ihtiyacı çok iyi verilmiş. Bazen sırf hayatın içinde olmak için kahve dükkanına gitmesi, parkta yoga yapması, Çince öğrenmesi... Ben'in deyimiyle 'boş kalmamak, durmadan bir şeyler yapmak' hayatındaki boşluğu doldurma çabası. Hepimiz Ben'i çok sevdik.

Filme 4 yıldız verdim. Hepinize iyi seyirler!